19.02.2014

Cosmos mu? Neler neler...


Bugün gazeteleri karıştırırken bir yazıya rastladım. Daha önce nasıl haberim olmadı bilmiyorum.. 33 yıl önce çekilmiş olan Cosmos belgesel dizisi yeniden çekiliyormuş.

Stanley Kubrick'in efsanevi uzay filmi A Space Odyssey'in devamı niteliğinde, evrenin, yaratılışın, nereden geldik nereye  gideceğiz'in bilimsel bir gösterimi aslında. Yayınlandığı ilk seneler henüz piyasada bilim-kurgu dizileri, belgeselleri yokken inanılmaz ses getirmiş ve aslında herkesin merak edip sorgulamaya cesaret edemediği bazı sorulara farklı bir bakış açısı getirmiş vakt-i zamanında bu belgesel. Vay be.. Nasıl oldu da gözümden kaçtı!

Dün akşam nasıl gaza geldiysem eski versiyonun tüm bölümlerini alıverdim. Peki ama nereden çıktı bu bilim kurgu merakım birden bire? Aslında küçücükken, inanılması güç ama, orta okuldayken deli gibi merak salmıştım bu evrenin, bilinmezin ardında yatana. Nasıl yaratıldık? Nasıl bir enerjinin, nasıl bir varlığın ürünüyüz acaba? Daha görmediğimiz, duymadığımız bilmediğimiz neler var.. Hem inanılmaz çekici, merak uyandırıcı, hem de cevap bulunması güç olduğu için yıldırıcı konular bunlar. Hani şu daha çok küçükken sorgulanan ve kimseden yanıt alamayınca vazgeçilenlerden.. Allahın bunca gücü nasıl kontrol ettiğini, gelecekte bizi nelerin beklediğini asla bilemeyiz ki. Ama yine de her birimiz merak etmiyor muyuz, daha fazla öğrenebileceğimiz neler var diye?

Dizinin sunucusu, “Biz insanlar, öyküler dinlemeyi hep sevmişizdir. Burada sahip olduğumuzu düşündüğüm şey şimdiye kadar anlatılmış en harika öykü: evrenin öyküsü, onun içindeki yerimiz ve onun içindeki bu yeri nasıl keşfetmeye başladığımız. Nihayet, bunu ekrana taşımak için yöntemlerimiz ve araçlarımız var." demiş. Okuduğumda oldukça etkilendiğimi söylemeliyim.

Mart ayında başlayacak dizinin adı ise Cosmos: A SpaceTime Odyssey. Sanırım öncelikle eski dizinin tüm bölümlerini izleyip yeni diziye başlama olayına gireceğim. Vakit bulabilirsem inşallah...

İçimde uyanan tüm bu merak ve heyecanla karışık ruh halinin akabinde, Pazar günü tazecik yapmış olduğum bir fırında pişmiş yağsız sebze yemeği harikası daha olan Karnabaharlı sünger keki 3 çatal darbesinde mideye indirdim. Bu yemek birden aklıma düşen, kendiliğinden oluşan bir tarifin eseri. Benzer bir tarif hiçbir yerde yok, o yüzden ismini çok düşündüm, ne desem diye. Kek gibi bir şey aslında ama, kek desem olmaz içinde şeker yok. Börek desem olmaz, içinde un yok. İçinde zeytinyağı dahi yok ama hem sıcak hem soğuk yendiğinde ayrı bir lezzete sahip efsanevi bir şey çıktı ortaya. Yine de en çok keki andırdığı için kek kelimesinde karar kıldım.





Kosmos muhabbetinden sonra da karhabaharlı kek muhabbeti biraz alakaya maydanoz oldu ama napalım, evrenin tüm derinliklerini merak etsek de damak tadının yeri her zaman ayrıdır, ayrı kalacak :)




Karnabaharlı Sütlü Sünger Kek

Malzemeler:

500 gr karnabahar
3 yumurta
1 su bardağı süt
1,5-2 su bardağı kadar rendelenmiş parmesan peyniri
1-1,5 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı taze çekilmiş karabiber

Yapılışı

karnabaharın püre hali



































Fırını 165 dereceye ayarlayın.

Karnabaharı elinizle parçalara ayırarak, genişçe bir tencerede buharda pişirme aparatı ile haşlayın. Buharda pişirme aparatınız yoksa kaynamış tuzlu suda da haşlayabilirsiniz. Haşlanmış karnabaharı mutfak robotunda çekerek püre haline getirin. Çok da sulu püre olmasın hafif ağza gelecek parçaları kalsa daha iyi :) Öte yandan, bir karıştırma kabında yumurtaları hafifçe çırpın, daha sonra sütü, peyniri, tuzu, karabiberi ekleyerek karıştırın. (Eğer evinizde varsa biraz taze muskat rendesi de güzel lezzet veriyor.) Bu aşamada isteğe göre bir tutam muskat da eklenebilir. Püreyi de sıvı karışımın içine katıp karıştırın ve karışımı taban ve kenarlarını yağladığınız fırın kalıbına dökün.

Şimdi, burada önemli bir püf noktası var. Kalıbın direkt ateşe maruz kalması karnabahar kekimizin tabanının yanmasına sebep oluyor. Bu sebeple fırına koyarken şöyle bir yol izleyeceğiz. Öncelikle fırının orta katmanına düz olmayan derincene bir fırın tepsisini koyup, tepsinin içine, tepsiden taşmayacak şekilde kaynayan su döküyoruz. Tepsinin hemen üzerine ise tel ızgara koyup, tel ızgaranın üzerine karışımı döktüğümüz fırın kalıbını koyuyoruz. Aslında kelepçeli fırın kalıbı daha iyi olur sanırım ama ben baton kek kalıbına döktüm, o da iş gördü. Piştiğinde hafif ıslak sünger kek gibi bir kıvamı olacak, o yüzden kelepçeli kalıp daha kullanışlı olur çıkarırken. Yaklaşık 50 dk kadar piştikten sonra kenarları kalıptan ayrıldığında ve hafif kahverengileştiğinde, kürdan testini yaptığınızda da kürdan temiz çıkarsa pişmiş demektir. Yanında salata, yoğurt, patates, hatta sulu yemek, ne olursa iyi gidiyor. Veya benim yaptığım gibi tek başına çatal ve 1 bardak soda eşliğinde tüketebilirsiniz.. Oldukça da doyurucu ve light bir ana öğün.







Hiç yorum yok :

Yorum Gönder